Anasayfa
  • Tarım Haberleri
    AydınAfyonkarahisar
  • Hayvancılık haberleri
  • Köy Haberleri
  • Genel
  • Güncel
  • Spor
  • Ekonomi
  • Sağlık
  • Dünyadaki Türkler Almanya'daki Türkler Eğitim Arıcılık Balıkçılık Belediyeler Dünya Kadın Kültür-Sanat Magazin Muhtarlık Sıladan Haber Tarım Destek Tavukçuluk Teknoloji Yaşam Yiyecek
  • Ara
  1. Haberler
  2. Köy Haberleri
  3. Ansiklopedi gibi köy: Tarih, doğa, kültür bir arada...
Köy Haberleri
Yayınlanma: 09 Mart 2021 - 20:37

Ansiklopedi gibi köy: Tarih, doğa, kültür bir arada...

Köy Haberleri
09 Mart 2021 - 20:37
TAKİP ETTAKİP ET
Yazdır
A
Büyüt
A
Küçült
Ansiklopedi gibi köy: Tarih, doğa, kültür bir arada...
 

İNSANLIK TARİHİNİN BÜTÜN İZLERİ BU KÖYDE VAR


Burası Karadeniz’in kendine özgü zenginliklerinin bulunduğu şirin mi şirin Oğuz köyü… Köy, doğanın tüm güzelliklerini içinde barındırmasının yanı sıra yetişen ürün çeşitliliği, tarihsel derinliği ve kültürel yapısı açılarından da dikkat çekiyor…

Sevgili Mehmet Gürsoy sayesinde tanımış olduğum Oğuz köyünü sizler de çok seveceksiniz.
Yayla ulaşım: Aşkın Konak 0537 7065142



Fotoğraf:Uğur Kılıç

TÜRKELLİ YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ


Türkelli Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği yaptığı çalışmalarla köyün tanıtılması ve bağların güçlenmesinin yanı sıra, köyle kent arasında köprü vazifesi görüyor.

Sosyal aktivitelerin ön plana çıkarılması ile beraber kültürel dayanışma ile birlik ve beraberliği sağlamak adına çeşitli etkinlikler gerçekleştiriyor. Bu çalışmalar ve köyle ilgili bütün bilgiler derneğin internet sayfasında mevcut.

http://www.dernekturkelli.org

 

OĞUZ MAHALLESİ ÜRETİCİ KADINLAR DAYANIŞMA DERNEĞİ


Oğuzlu kadınlar tarafından 15 Nisan 2019 günü kurulan derneğin amacı, yöredeki kadınların örgütlenip ekonomik olarak güçlenmelerinin sağlanması.

Köylerde ve yaylalarda üretilen, yetiştirilen ve kendiliğinden yetişen her türlü pazar değeri olan ürün uzmanların denetiminde değerlendirilmek ve pazarlanmak istenmektedir. Böylece kaybolan birçok kültür değeri de yaşatılmış olacak, gelecek kuşaklara aktarılacaktır.



Fotoğraf:Sinan Kılıç

Oğuz Mahallesi Üretici Kadınlar Dayanışma Derneği (Facebook Grubu)

OĞUZ KÖYLERİ DOĞAL EKONOMİK KÜLTÜREL DEĞERLER


Kısa adı OKDEK olan bu girişim 14 Eylül 2014 günü internette, Facebook ortamında açıldı.

Girişim genel anlamda köklerinin Oğuzlara dayandığını düşünen herkese açık. Özel anlamda ise Trabzon-Beşikdüzü-Oğuz yöresi halkına “ortak olduğunuz doğal, ekonomik ve kültürel değerleri birleştirerek gelecekte etkili bir ses olabilir, zamanla biriken tecrübe gelecekte büyük bir dayanışmaya dönüştürebilirsiniz” diye sesleniyor.

Oğuz Köyleri Doğal Ekonomik Kültürel Değerler (Facebook Grubu)

 

ÖZEL RÖPORTAJ


“… yöre halkının kendi kimliğini ve varlığını dayandıracağı her türlü taşınmaz mimari esere, taşınır etnografik eşyaya, dil ve gelenek gibi kültür değerlerine önem vermesi, bunları koruması, gözleri gibi bakması gerekir.”


Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Türkelli (Oğüz) köyünden  Arkeolog Sinan Kılıç ile köyü hakkında özel bir röportaj yaptık.


Oğuz köyünü tanımlamak isterseniz kısaca nasıl anlatırsınız?


Sinan Kılıç: İsterseniz Oğuz’un nerede olduğuyla başlayalım. Oğuz yöresi Trabzon-Giresun il sınırında, Giresun’un Eynesil ilçe merkezinden denize karışan Topallı deresinin batı kenarında uzanır. Bu dere daha yukarıda Oğuz deresi adını alır. Trabzon ilinin Beşikdüzü ilçesine bağlıdır. Yörede dört köy vardır. Yukarıdan aşağıya doğru bu köyler Dolanlı, Aruz, Resullü ve Türkelli’dir. Bu köylerden Türkelli aşağı kesimde yer alır ve eski kayıtlara bakılırsa bölgedeki en eski köy yerleşmelerinden biridir. Eski kayıtlarda adı Karye-i Oğuz diye geçer. Resullü köyü 1558 tarihli bazı mahkeme kayıtlarına göre, Türkelli’den Yayla Bey’in kızını Resul ile evlendirip onlara bu araziyi vermesiyle kurulmuştur. Aruz ve Dolanlı köylerinin ise aslen Türkelli’de yaşayan iki ayrı sülalenin bu arazilere yerleşmesiyle kurulduğu rivayet edilir. Her üç köyün Türkelli’den başlayan yayla yolu üzerinde olması tesadüf olmasa gerektir.




Fotoğraf:Sinan Kılıç

On yıl kadar önce Türkelli bir belde belediyesi idi. Köylüler birleşip, belki o zamanlar bizim yaptığımız çağrıları da benimseyerek, hep birlikte Oğuz Belediyesi’ni büyütmek istediler. Sadece Resullü köyünde bazı istemeyenler çıktı. Orada referandum yapıldı ve yirmi dokuz oy farkla hayır denildi. Böylece Oğuz köyleri birleşemedi. Belediye de kapatıldı. Referandumda evet denilseydi kurulacak belediyenin adı Oğuz olacaktı. Belki bu giderek bir ilçeye bile dönüşebilirdi. Bundan sonraki süreçte, kimin fikriydi bilmiyorum, birileri Türkelli köyünün adının Oğuz yapılması için ilgili makamlara başvuru mu ne yapmış. Yanlış başvurunun yanlış bir sonucu olarak kadim Türkelli adını değiştirip Oğuz yaptılar. Aslında Oğuz içinde dört köyün olduğu bütün bölgenin adıdır. Şimdi bu köylerin hepsi yeniden birer muhtarlık haline geldi.


Tarihi özellikleri nelerdir? Tam olarak anlaşılabilmiş ve anlatılabilmiş mi?


Sinan Kılıç: Trabzon 1461 yılında fethedilince bir bölge tahriri hazırlanmaya başladığını biliyoruz. Osmanlıda tahrirler Sultan II. Mehmet ile başlayan bir vergi kayıt sistemi idi. 1486 yılında tamamlanan ilk bölge tahririnde Karye-i Oğuz adlı bir köyün yöredeki en eski yerleşmelerden biri olduğu görülüyor. Bu kayıttan buraya daha önce çoktan yerleşilmiş olduğunu anlıyoruz. Oysa halk arasında başka bir kuruluş hikâyesi anlatılır. Buna göre, 1461’de Trabzon fethedilince Gadirga yaylasında yaşayan Oğuzluların daha aşağılarda yerleşmesine izin vermiş. Oğuzlular önce sahile inmişler, ancak burada sivrisinek çok olduğundan yeniden yukarı gelip bugünkü köy yerine yerleşme kararı almışlar.




Fotoğraf:Uğur Kılıç

Bu anlatım tabi sadece bir tevatürden ibarettir. Buna karşın köyün olduğu yerde 1486 yılı tahrirlerindeki kayıtlardan öncesine ait herhangi bir kalıntı ya da belge de bilmiyoruz. Sadece şunu biliyoruz ki, Trabzon yöresi Fatih zamanında Akkoyunlu Türklerinin kontrolü altında ve onların da Trabzon Devleti ile ittifakları, dünürlük ilişkileri var. Daha önce ise burası batı sınırı sahilde Terme’ye, doğu sınırı ise bugünkü Fol vadisine dayanan, gerilerde ise Mesudiye ve Kürtün’ü içine alan Hacıemiroğlu Beyliği’nin egemenlik alanı. Bugünkü Oğuz köylerinin olduğu yöre Hacıemiroğlu Beyliği’nin doğu ucunda, bir sınır yerleşimi gibi görünüyor. Türkelli köyünde halen bir Emiroğlu ailesi var.


Hacıemiroğlu sülalesinin 1071 yılı Malazgirt Savaşı sonrasında Giresun Dağları’na yerleşen Danişmendlilerin bir kolu olduğunu biliyoruz. 1178’de Danişmendli egemenliği sona erince Hacıemiroğlu hanedanı bölgede kendi beyliğini kurmuş. Bu hanedanın Oğuzların 24 boyundan biri olan Çepnilerle ilişkili olduğu sanılıyor. 14. yüzyılın sonlarında batı sınırındaki Taceddinoğlu Beyliği’ni de kendi topraklarına katmışlar. Hacıemiroğlu Beyliği Fatih’in babası II. Murat zamanında, 1427 yılında Osmanlı egemenliği altına girdi. Bu dönemde Giresun’daki Aksu vadisinin doğusu Osmanlı tahrirlerine Vilayet’i Çepni diye kaydedilmiştir.




Fotoğraf:SinanKılıç

Beşikdüzü ve Şalpazarı’ndaki yerleşim tarihini inceleyen tarih profesörü Ferudun Emecen 1486 tahririnde bölgede sadece sahildeki Yobul ile içeride Oğuz köyünün göründüğünü, bölgedeki diğer bütün köylerin daha sonraki tahrirlerde ortaya çıktığını yazıyor. Yaptığı tespitlere göre tamamen Türkmenlerden oluşan Oğuz köyü, 1486 tahririnden çok önce Kürtün zeameti denilen askeri bölgenin bir uç yerleşkesi olarak ortaya çıkmış.


Tarihte yaşanan olaylar sonucu halk arasında birtakım söylenceler ortaya çıkar. Bu aslında her yerde böyledir. Halkımız nedense araştırmacıların arazide ve arşivlerde yaptığı çalışmalarla pek ilgilenmiyor; kulaktan kulağa yayılan, herhangi bir somut belgeye dayanmayan bilgilere kulak asmayı daha çok seviyor. Bu nedenle Oğuz köyünün kuruluşu gibi daha başka birçok tarihi olay da 1461 yılı Trabzon’un fethi ile bir arada düşünülüyor. Oysa son birkaç yıldır Trabzon ili içinde yürüttüğümüz arkeolojik yüzey araştırmalarında bölgede en az on bin yıl önceye ait insan faaliyetleri tespit etmiş bulunmaktayız. Ayrıca bölgedeki son üç bin yıla ait siyasi gelişmeleri gayet iyi biliyoruz.
Arkeolojik çalışmalar olmasa bile Doğu Karadeniz’deki erken dönemleri açıklığa kavuşturmak için elimizdeki en somut kalıntılar yer ve aile adlarıdır. Bu bilgilerle bölge tarihinin en az üç bin yıllık geçmişine dair bir şeyler söylemek mümkündür. Bugünkü Oğuz boyları bölgeye bin yıl kadar önce nüfus etmişlerdir. Bu nedenle yöre halkının kendi kimliğini ve varlığını dayandıracağı her türlü taşınmaz mimari esere, taşınır etnografik eşyaya, dil ve gelenek gibi kültür değerlerine önem vermesi, bunları koruması, gözleri gibi bakması gerekir. Bugün önemsiz gibi görünen yıkıntılar, küçük ve değersiz sayılan bilgi kırıntıları vakit geçirilmeden konu uzmanı bilim insanlarına emanet edilmelidir.




Fotoğraf:Uğur Kılıç

Bölgede arkeolojik bir araştırma gerekli mi?


Sinan Kılıç: Arkeolojinin ilgi alanını insanlığa ait her türlü iz oluşturur. Dolayısıyla Oğuz yöresindeki en eski insan izi, eğer merak ediliyorsa sadece bir arkeolojik araştırmayla ortaya çıkarılabilir. Ancak maalesef Türkiye’nin genelinde olduğu gibi Oğuz’da da bazı kendini ve milletini tanımayan bilmeyen hazine avcıları her yeri kazmakta, atalarımızdan kalan yapıları tahrip etmektedir. Bu kimselerin siyasi olarak kendilerini genelde milliyetçi diye tanımlaması işin ayrı bir hazin yönüdür. Çünkü ata yadigârlarına herkesten önce milliyetçi kimselerin sahip çıkması gerekir. Ayrıca her taşın altında hazine olduğunu sananlarda tedaviye muhtaç bir ruh sağlığı problemi olduğuna kuşku yoktur.


Yayla Geleneği sürüyor mu nasıl bir faaliyet söz konusu?


Sinan Kılıç: Tarihte Canik ve Doğu Karadeniz dağlarına yerleşen topluluklardan Oğuz boylarının onuncu yüzyılda Hazar Denizi’nin güneydoğusuna kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada daha çok hayvancılığa bağlı bir yaşam sürdürdüklerini biliyoruz. Konar göçer diye nitelendirilen bir yaşam biçimine sahip olan bu topluluklar, bahar mevsiminin gelmesiyle hayvanlarını alıp yaylalara çıkarlar. Bugün Harşit vadisi çevresindeki yaylalarda yaşayan Oğuz boyları bahçeci ve hayvancı bir ekonomik sisteme bağlıdır. Bu yaşam biçimi biraz da bölgenin doğal koşulları nedeniyle gelişmiş olmalıdır.


 

Bölgedeki yaylacılık geleneğiyle ilgili Tirebolulu Alparslan Bey’in 1913 yılında kaleme aldığı ve Türk Yurdu Dergisi’nde basılan “Türk Bayramlarından Ot Göçü” adlı makalesi önemlidir. Alparslan Bey, Nisan ayında gerçekleşen yayla göçünü en büyük geleneksel Türk bayramı diye adlandırmıştır. Bu faaliyet halen, Temmuz ayının üçüncü cuma günü, Beşikdüzü’nden denize karışan Ağasar vadisindeki köylerin katıldığı “Gadirga Otçu Şenliği” adıyla kutlanmaktadır.
Nisan ayı sonlarında yaylaya göç eden yaylacılar Eylül ayına kadar yaylada kalır. Bu göçün ilginç yanlarından biri, Nisan ayında belli bir takvime bağlı olan iki gece üç günlük bir yolculuktan sonra, Gadirga Yaylası’na ulaşan kafilelerin yayla girişindeki Ali Meydanı’nda toplanmaları ve yaylaya hep birlikte giriş yapmalarıdır. Günümüzde bu türden dayanışma ve hak paylaşımını gösteren eski gelenekler maalesef unutulup gitmiştir.


Bugünkü Otçu Şenliği’nin cuma gününe rastlaması da başka bir kadim gelenektir. Zira eski zamanlarda cuma günleri Gadirga’da, çevredeki yaylalarda oturanlar için hem bir pazar kurulur hem de buradaki tarihi namazgâhta cuma namazı kılınırdı. Etrafı bir taş duvarla çevrili olan bu namazgâhın köşelerine geçtiğimiz yıllarda iki minare dikilerek namazgâhın tarihi anlamı ve görüntüsü tahrip edildi. Yüzyılların namazgâhı artık “açık cami” diye anılır oldu. Gadirga’daki bu durum, Anadolu İslam kültüründeki namazgâh geleneğinin yok edilmesine iyi bir örnektir. Eski zamanlarda bölgedeki köylerde, her çeşmenin arkasında bulunan namazgâhlar da artık yok olup gitmiştir.




Fotoğraf:Uğur Kılıç

Gadirga namazgâhıyla ilgili şunu da söyleyeyim. Halkımız maalesef bu namazgâhta ilk namazın Fatih Sultan Mehmet ile kılındığını sanmaktadır. Oysa Müslüman Oğuz Türkleri bu dağlara Fatih’ten dört yüz yıl önce gelip yerleşmiştir.
Yeni araştırmalar bölgede Oğuz boylarından çok önce de insan faaliyetleri olduğu göstermiştir. Gadirga’nın hemen kuzeyindeki Eskale yakınında iki yıl önce tespit ettiğimiz arkeolojik kalıntılar en az üç bin yıl eskidir. Gadirga yaylasının bulunduğu dağ silsilesinin adının haritalarda Horus diye geçmesi ise işin bir başka ilginç yanıdır. Zira bu ad Mısır’dan Orta Asya’ya çok geniş bir coğrafyadaki kadim kültürlerde kutsal anlamlar içermektedir.




Fotoğraf:Sinan Kılıç

Bitki örtüsü ve burada yetişen ürünler açısından bölge özel bir konumda mı? Hangi bitki ya da tarım ürünü daha fazla önemle ülkeye tanıtılabilir?


Sinan Kılıç: Türkiye’nin en yağışlı bölgesi olan Doğu Karadeniz gür ormanlarıyla ünlüdür. Doğal iklim koşulları ormanların deniz kıyısından başlayıp ortalama 1800 m yüksekliklere kadar yayılmasına neden olmuştur. Deniz seviyesinden ortalama 300 ile 600 m yükseklikler arasında yer alan Oğuz köyleri bu kuşak içinde yer alır. Köy çevrelerinde mısır tarlaları, çay bahçeleri ve fındıklıklar nedeniyle bu ormanlar büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Tarım faaliyetlerinin eskiye göre çok azaldığı günümüzde bakımsız kalan bahçeler kızılağaç ve çalı türü bitkilerle kaplanmıştır. Köy çevresinde kestane ağaçlarının fazla olduğu, ancak içinde kızılağaç ve gürgen ağaçları da görülen orman kesimleri eskiden beri böyle bırakılan, yakacak ihtiyacının karşılandığı yerlerdir. Bu tip ormanlar orman altı bitki türleri bakımından da oldukça zengindir. Yörenin en yaygın orman altı bitki türü orman gülüdür. Oğuz’da buna zehir anlamına gelen “avu” denir. Kışın yapraklarını dökmeyen bu çalı türü baharda mor renkli çiçekler açar. Aynı türden “saravu” adı verilen çalı ise kışın yapraklarını döker ve sarı renkli çiçek açar. Ayrıca yöresel adlarıyla çalı çileği, böğürtlen, menevcan dikeni ve çıbarca da diğer önemli orman altı bitki türlerindendir.


Köy içlerinde fındık bahçeleriyle tarlaların etrafı çeşitli meyve ağaçlarıyla doludur. Yörede geleneksel evlerin girişleri güneye bakar, sert rüzgârlar nedeniyle evlerin kuzeybatısına herdem yeşil ve sık yapraklı taflan ağaçları dikilir. Oğuz’da her evin önünde mutlaka bir dut ağacı vardır ki, dut pekmezi yapmak her yıl yapılan kışa hazırlık faaliyetleri arasındadır. Geleneksel evler her zaman tarlaların üst kısmına inşa edilir. Çünkü evin ve ahırın atıkları biriktirilerek tarlaların gübrelenmesinde kullanılır. Tarla kenarlarında kızılağaçlara sarılan asmalar, armut, kiraz, elma ve hurma ağaçları eksik olmaz. Kokulu bir tür olan ve yörede “Batum üzümü” diye adlandırılan kara üzüm Eylül ayında olgunlaştığında toplanır ve pekmez yapılır. Haziran ayında olgunlaşan kirazın turşusu kurularak kış aylarında tüketilir. Elma temizlenip dilimlenerek fırınlarda kurutulur ve kışın hoşaf yapımından kullanılır. Köyde yaygın olan kara hurma meyvesi dalında kurutulur, sonbaharda silkelenerek toplanır. Eski zamanlarda bu meyvenin yoğurulup sac üzerinde ekmek gibi pişirildiği anlatılmaktadır.


 

Baharda tarlalara mısır ekilir. Yaz sonunda toplanıp işlenerek un halinde tüketilir. İkinci sırada çay gelir. Bazı tarlalar çay bahçesi yapılmıştır, bunların her yıl ekilip dikilmesi gerekmez. Sadece yılda birkaç kez çay kesimi yapılır. Baharda bahçelere ekilen geniş yapraklı karalahana önemli bir yiyecektir. Karalahana yapraklarıyla en çok yapılan yemekler arasında karalahana çorbası, döşeme ve etli sarma bulunmaktadır. Fasulye de önemli ekinlerdendir. Bazıları 30 cm’den daha uzun olabilir. Renkli ve beyaz türleri tane olarak kurutulduğu gibi büyük kaplara fasulye turşusu basılması da geleneksel bir köy faaliyetidir. Yaz mevsiminde kış için yapılan yiyecek hazırlıklarına yaşlı köy kadınları “yıl dirliği” derler.


Değirmenler, çeşmeler, geleneklerden kısaca bahseder misiniz?


Sinan Kılıç: Tarlalarda üretilen mısır güneşte ve fırında kurtulduktan sonra tane haline getirilir ve ayrı ayrı değirmenlerde öğütülür. Eski zamanlarda köyün özellikle batı sınırını oluşturan Ören deresi üzerinde çok sayıda değirmen olduğu ve mısırın çuvallar içinde buralara götürülüp öğütüldüğü bilinmektedir. Geçen yıl yapılan küçük bir araştırmada uzunluğu 5,5 km olan Ören deresi üzerinde on bir değirmen yıkıntısının olduğu ortaya çıkmıştır. Zaman zaman meydana gelen sellerde yıkılan değirmenler eski zamanlarda yeniden onarılıp çalıştırılmaya devam ediyordu. Günümüzde maalesef bu değirmenlerin çoğu yıkıntı halinde, ayakta kalan iki değirmen ise artık çalıştırılmıyor. Eski zamanlarda köyde buğday üretildiği ve değirmenlerde buğday unu da öğütüldüğü anlatılmaktadır. Ayrıca tarlanın bir köşesinde dokuma için üretilen kenevirin, yörede kendir denir, saplarının dövülmesi için değirmenlerin kenarında su gücüyle çalışan birer de tokmak varmış. Buna “dibek” denirmiş.
Köy içinde çok sayıda eski çeşme yapısı ile ev önlerinde evin su ihtiyacını karşılamak için büyük bir taş kap olan kürünler bulunmaktadır. Bu kürünlerin hemen hepsinin artık suyu kurumuştur. Son yıllarda yapılan beton çeşmelerin kesme taştan yapılan eski çeşme yapılarına benzetilmesi dikkat çekicidir. Geçtiğimiz yıllarda yapılan bir sayımda Türkelli köyünde yirmi kadar eski çeşme ve kürün adı kaydedilmiştir.


Geleneksel yaşam alanı konut ve ahır olarak kullanılan bir buçuk katlı ev ile çevresindeki diğer yapılardan oluşur. Bunlar kemerli bir ağzı olan fırın, dayanıklı olduğu için avu dallarından dev bir sepet gibi örülerek içinde mısır saklanan çöten ve kışlık yiyeceklerin ve araç gerecin saklandığı tekirdir. Tekir bazı yerlerde serender diye de adlandırılır. Oğuz’da maalesef artık böyle bir geleneksel yaşam alanı kalmamıştır. Bütün Doğu Karadeniz’de kaldı mı bilmiyorum. Ama bu tür geleneksel yaşam alanlarını görmek için Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e gidilebilir. Burada 1966 yılında kurulan Açıkhava Etnografya Müzesi’nde ülkenin çeşitli yerlerinden toplanan geleneksel mimari örnekleri getirilip geniş bir arazide yeniden inşa edilmiş, içleri etnografik eşyalarla düzenlenmiştir.


Eski zamanlarda kurallarına ve zamanlamasına büyük dikkat gösterilen doğum, düğün, ölüm ve askere uğurlama ile ilgili gelenekler bugün maalesef sadece hatıralarda kalmıştır. Bunların dışında, yıl dönümü kutlamaları, çeşitli halk bayramları, imece ile yapılan bahçecilik faaliyetleri, ekim ve hasat zamanı ile aile ziyaretlerinde uyulması gereken kurallar ayrı başlıklar halinde uzman kişiler tarafından kayıt edilmelidir. Zira zamanla bunları bilenler aramızdan ayrılmakta, bu dünyadan göçüp gitmektedir. Ben de yıllardır bu tür kayıtlar tutuyorum, derlediğim bilgi ve belgeleri arşivliyorum.


Köyün yemeklerinin özellikleri nelerdir? Yemek kültürünü anlatır mısınız?


Sinan Kılıç: Özellikle 1960lı yıllarda başlayan büyük kentlere göç ile birlikte Oğuz’daki gelenek ve görenekler büyük ölçüde değişikliğe uğramıştır. Tabi bu durumdan yöredeki yemek kültürü de etkilenmiştir. Örneğin 1980’li yıllara kadar köy düğünleri yemekli olurdu. Köyün “pavutçu” denilen aşçı kadınları vardı. Kazanlarla birkaç çeşit yemek hazırlanır, bahçelerde kurulan sofralarda hep birlikte yenirdi. Bu sofralarda mısır yarması çorbası, etli karalahana sarması, hoşaf ve sütlaç mutlaka yer alırdı.
Yöredeki yemek geleneklerinden biri de meci ve usta yemeğidir. Sezonluk köy işlerinde ya da inşaat işlerinde bir araya gelen köylülere ev sahibi, biri öğleden önce ve diğeri öğleden sonra olmak üzere iki öğün yemek hazırlar. Çok özel olmamakla birlikte bu sofralar da geleneksel mutfağın yemekleriyle donatılır.


Geleneksel yöre mutfağında bağ ve bahçede yetiştirilen ya da yabani yetişen ürünlere dayalı bir yemek kültürü söz konusudur. Bu yemekler arasında ot kızartmaları, fırında kurutulan taze fasulye olan fırın paklası, fasulye ve kiraz turşusu kavurması, “dilmit” adı verilen bir çeşit mantar yemeği, çeşitli yufka yemekleri ve tatlıları, mısır ekmeği, hurma ekmeği, çeşitli meyve pekmezleri, pancar çorbası, pancar sarması gibi çok çeşitli yemekler vardır. Fırında kurutulan fırın darısı unundan helva, güneşte kurutulan gün darısı unu ile ise karalahana çorbası, balık ve pekmez yağlaşı gibi çeşitli yemekler yapılır. Sac üzerinde yapılan geleneksel mısır ekmeği her iki undan da yapılabilir. Sadece gün darısı unu ekmek yapmadan önce bir süre dinlendirilmelidir. Kaynatılmış ayranın suyu süzülerek elde edilen tortuya “süzme” denir. Dut pekmeziyle karıştırılarak yenir. Aynı süzme tuzlanıp torbalarda kurutularak lezzetli bir yöresel peynir olan “çökelik” yapılır. Her hafta cuma günü cami önünde kesilen kurbanların etleriyle evlerde pişirilen hafta sonu yemekleri arasında haşlama, kavurma ya da kelle paça çorbaları vardır. Tabi yeni neslin yöre çocukları bu yiyeceklerin çoğunu hiç tatmamıştır.


Köyünüzde bir de medrese olduğundan söz ediliyor, bu konuda bilgi verir misiniz?


Sinan Kılıç: Oğuz’da “Medrese Bahçesi” diye anılan yer, köyün “Orta Mahalle” diye bilinen yerinde, cami yakınındadır. Buranın 100 m kadar güneyinde, köye ilk yerleşenlerin etrafında konuşlandığı söylenen Güvende suyu yer almaktadır. Zamanla terk edilmiş olan binanın ahşap ve taş malzemesi köylüler arasında paylaşılmış. 1911 yılına ait bazı kayıtlar buradaki medresede eğitim veren âlimlerle öğrencilerin adlarını içermektedir. 1927 yılında Merkez Camisi’nin karşısında iki sınıflı Türkelli İlk Mektebi açılana kadar bu medresenin yakın çevredeki tek eğitim kurumu olduğu anlaşılmaktadır.


Geçtiğimiz Aralık ayında Resüllu köyünden eğitimci ve yazar İbrahim Demirci internette “Beşikdüzü Oğuz’da Medrese Eğitimi Tarihi” adlı bir yazı yayımlandı. Sözü edilen medresede eğitim görmüş olan yaşlılarla konuşarak topladığı bilgilere göre, medrese yirminci yüzyılın başlarında köylüler tarafından inşa edilmiş. Bina iki katlı, 19 odalı ve orta avlulu imiş. Zamanın köy entelektüellerinden biri olan ve Ali Hoca diye tanınan Ali Kurt’un bu medresede müderrislik yaptığını biliyoruz. İbrahim Demirci’ye göre Ali Hoca medresenin kurulmasına da öncülük etmiştir. Ali Hoca, 19. yüzyılın sonlarında Tataristan’ın merkezi olan Kazan şehrinde üniversite eğitim görmüş, İstanbul’da müderrislik yapabilir belgesi almış, daha sonra köyüne dönmüş biridir. Zengin bir kütüphanesinin olduğu anlatılmaktadır. Ali Hoca Rus İşgali sırasında Görele’de şehit edilmiştir.




Fotoğraf:Uğur Kılıç

Oğuz’daki eğitim meselesiyle ilgili olarak ayrıca şu bilgiler de verilmelidir: Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra gerçekleştirilen reformların bir sonucu da, Türk toplumunun kendi tarihine ilgi duymaya başlamasıdır. Bu anlamda yöresel tarih çalışmaları gibi soy kütüğü denemeleri de yapılmıştır. Oğuz’da amatörce yapılan soy kütüğü çalışmalarında, Oğuz yöresinde yaşayan halkın Mehmet Fakih Bey adlı birinin soyundan geldiği anlatılmaktadır. Tam ne zaman yaşadığı bilinmeyen bu Mehmet Fakif’in Türkelli köyüne yerleştiği ve burada kendisiyle oğlu Oğuz Han için birer konak yaptırdığı rivayet edilmektedir.


1515 tarihli tahrirlere göre Kürtün kazasındaki dört kaleden biri Görele’dir. Yani bugünkü Eynesil kalesi. Kalenin yakın çevresinde Bada, Eynesi ve Oğuz karyeleri sayılır. Tahrirde kaledeki cami imamının adının Mehmet Fakih olduğu ve kendisine çevredeki bazı köylerin tımar olarak verildiği yazılıdır. Belki de Oğuz’da sözü edilen Mehmet Fakih odur. “Fakih” adının, on dördüncü yüzyılda kanıtlardan hüküm çıkarma yeteneği olan bilge kişilere verildiğini biliyoruz. Orhan Gazi’nin 1360 yılına ait vakfiyesine göre ahi reislerine bu unvan verilirdi. Örneğin, Orhan Gazi’nin son ve I. Murad’ın ilk baş veziri olan 1349-1364 yılları arasında yaşamış Sinanüddin Fakih Yusuf Paşa bir ahi reisi idi. On altıncı yüzyılda ise eğitim kurumlarında ilmiye ile uğraşan kişilere “Fakih”, sûfiye ile uğraşan kişilere ise “Derviş” deniyordu.




Fotoğraf:Sinan Kılıç

Tirebolu ilçesinin yukarı kesimindeki Gelevera vadisindeki Tekkeköy’de Kasım Dede adlı bir kişi tarafından kurulmuş olan zaviye, imaret ve değirmen bulunuyor. Bu zaviye ile ilgili ilk bilgiler 1486 yılına ait tahrirde yer almaktadır. 1515 yılına ait daha sonraki tahrire göre zaviyenin başında Kasım Dede bulunmakta, kardeşleri Derviş Ahmet ile Mehmet Fakih ise zaviyede görev yapmaktadır. Bu bilgilere, sözü edilen Tekkeköy’ün Gadirga’ya kuş uçumu 25 km, Türkelli’ye ise 35 km uzaklıkta olduğunu ekleyelim. Yani, bu yerlere atlı olarak birkaç saatte ulaşılabilir.


“Fakih” unvanı ile ilgili olarak, tarih profesörü Mikail Bayram’ın Anadolu Selçukluları zamanında Anadolu’daki bilimsel ortam üzerine yaptığı bir araştırmada önemli bilgiler yer alıyor. Bu araştırmaya göre, Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1075 yılındaki kuruluşunu takip eden ilk 150 yıl içinde Anadolu’da yazılan eserlerin hemen tamamı tıp, astronomi, matematik ve felsefe gibi konuları içermektedir. Bu durum ilk devir Selçuklu sultanlarının, İslam’ı akıl yoluyla yorumlayan Mutezile mezhebine bağlı olmalarıyla açıklanabilir. Bu anlamda, Selçuklu sultanlarının destek verdiği Ahilik kurumunun kuruluş amaçlarından biri de bilimi zanaat alanında uygulanabilir kılarak toplumun bundan yararlanmasını sağlamaktır. Ancak bu anlayış Osmanlı döneminde terk edilmiştir. Mikail hocaya bakılırsa bunun en önemli nedeni, 1243 yılındaki Kösedağ yenilgisini izleyen bir asır boyunca Anadolu’da hüküm süren Moğolların Ahi Evren ve arkadaşları üzerindeki ağır baskısıdır. Bu süreçte ahilerin eserleri yayılamamış, yarattıkları bilimsel gelenek Anadolu’da devam edememiştir.


Bu bağlamda yörenin en eski yerleşmelerinden olan Oğuz’da soy kütüğünün en başına yerleştirilen kişinin ilmiye, yani bugünkü anlamda fen ve sosyal bilim alanlarındaki disiplinlerle ilgilenen kişi anlamında “Fakih” diye anılması ilginçtir. Böyle bir damarın Oğuz’da belli ölçüde var olmaya devam ettiğini söylemek gerekir. Bu nedenle ben de bir bilim insanı olarak Oğuz köylü olmaktan gurur duymaktayım.


Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.


 
İlginizi Çekebilir
Zamanın Durduğu Gizli Köy
Zamanın Durduğu Gizli Köy
Köyünüzden haberleri ücretsiz yayınlıyoruz
Köyünüzden haberleri ücretsiz yayınlıyoruz
KÖYDEN HABER İNSTAGRAM SAYFASI YENİ TUTKUNUZ...TIKLAYINIZ...
KÖYDEN HABER İNSTAGRAM SAYFASI YENİ TUTKUNUZ...TIKLAYINIZ...
MUHTARLARIMIZDAN EN SON HABERLER www.koydenhaber.com
MUHTARLARIMIZDAN EN SON HABERLER www.koydenhaber.com
Son Haberler
Okan Buruk ve Fatih Terim detay! kimse beklemiyordu
Okan Buruk ve Fatih Terim detay! kimse beklemiyordu
Portekiz Kerem Aktürkoğlu'nu konuşuyor! Kerem'in golünün anlamı çok büyük
Portekiz Kerem Aktürkoğlu'nu konuşuyor! Kerem'in golünün anlamı...
3. şampiyonluğu garantileyen okan Buruk 4. için gelecek yıla da ambargo koydu
3. şampiyonluğu garantileyen okan Buruk 4. için gelecek yıla da ambargo...
Kızkulesi depremde çökebilirmiş! Bakan'dan çarpıcı açıklamaları Gazeteci Fatih Çekirge köşesine taşıdı
Kızkulesi depremde çökebilirmiş! Bakan'dan çarpıcı açıklamaları...
Galatasaray Şampiyonluk İçin Kaç Puan Almalı? Trabzonspor Galibiyeti Sonrası Şampiyonluk Hesapları
Galatasaray Şampiyonluk İçin Kaç Puan Almalı? Trabzonspor Galibiyeti...
Galatasaraylı Futbolcuların Yeni Gol Sevinci: “Pode Pode” Dansı Ne Anlama Geliyor? Şarkının Adı Ne?
Galatasaraylı Futbolcuların Yeni Gol Sevinci: “Pode Pode” Dansı...
Trabzonspor 0-2 Galatasaray Maç Özeti: Şampiyonluk Yolunda Kritik Zafer!
Trabzonspor 0-2 Galatasaray Maç Özeti: Şampiyonluk Yolunda Kritik Zafer!
Çayınıza Bir Dilim Limon Ekleyerek Lezzetini 10 Kat Artırmak ve Saatlerce Taze Kalmasını Sağlamak Mümkün mü?
Çayınıza Bir Dilim Limon Ekleyerek Lezzetini 10 Kat Artırmak ve Saatlerce...
11 Mayıs Ne Günü? İşte Hem Anneler Günü Hem de Dünya İstediğin Şeyi Yeme Günü!
11 Mayıs Ne Günü? İşte Hem Anneler Günü Hem de Dünya İstediğin...
Sustalı Ceylan Dizisi Ne Anlatıyor? Dizi Adını Nereden Alıyor, Oyuncu Kadrosu ve Konusu Ne?
Sustalı Ceylan Dizisi Ne Anlatıyor? Dizi Adını Nereden Alıyor, Oyuncu...
THM sanatçısı söz yazarı Sultan Tanyeli Işık bu hareketiyle beğeni topladı..
THM sanatçısı söz yazarı Sultan Tanyeli Işık bu hareketiyle beğeni topladı..

Ana Sayfa
Tarım Haberleri
Hayvancılık haberleri
Köy Haberleri
Genel
Güncel
Spor
Ekonomi
Sağlık
Dünyadaki Türkler
Almanya'daki Türkler
Eğitim
Arıcılık
Balıkçılık
Belediyeler
Dünya
Kadın
Kültür-Sanat
Magazin
Muhtarlık
Sıladan Haber
Tarım Destek
Tavukçuluk
Teknoloji
Yaşam
Yiyecek
Köşe Yazarları
Üye Paneli
Günün Haberleri
Arşiv
Hava Durumu
Gazete Manşetleri
Nöbetci Eczaneler
  • Eğitim
  • Ekonomi
  • Genel
  • Güncel
  • Hayvancılık haberleri
  • Köy Haberleri
  • Sağlık
  • Spor
  • Köşe Yazarları
  • Üye Paneli
  • Günün Haberleri
  • Arşiv
  • Hava Durumu
  • Gazete Manşetleri
  • Nöbetci Eczaneler

  • Rss
  • Kişisel Verilerin Korunması ve İşlenmesi Politikası
  • Ziraat Odası'ndan gübre satışı.
  • Çiftçiye verilen desteklerin birim fiyatının belirlenmesi
  • Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri

Sitemizde bulunan yazı , video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.
İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.