İNCİ TURAN
DON KİŞOT’A SAYGI DURUŞU
Cervantes, kitabında günümüz için genç sayılan ama İspanya’nın ''Altın Çağı''nda “elden ayaktan düşecek kadar ihtiyarlamış olmak” anlamına gelen 50. yaşını süren, hayatta yenilgiye uğramış bir İspanyol asilzadesinin portresini çiziyor.
Kahramanımızın teni doğa koşulları yüzünden yıpranmış; zayıf bir bedeni ve ince bir yüzü var. Don Kişot’un çocukluk ve yetişkinlik dönemi hakkında ise hiçbir şey bilmiyoruz. Yalnızca çok az uyuyup çok fazla roman okumuş olmaktan dolayı beyninin ‘sulandığı’ konusunda bilgilendiriliyoruz. Yaklaşık bin sayfa sonra Don Kişot’u (Cervantes’in kendisine verdiği diğer isimlerle Alonso Quixada ya da Quexada) ölüm yatağında görüyoruz. Kitabın 1615 yılında çıkan ikinci cildinde Don Kişot ölüyor. Alonso Fernandez de Avallaneda adlı biri, Cervantes’i yapıtını tamamlaması konusunda zorlayan unsurdu. Belki yazarın kendisi de 1616 Nisanı’ndaki ölümünün yaklaştığını hissetmişti.
Don Kişot ölmüş olabilir ama hayaleti yaşamaya devam ediyor. Ona bayılanlar ve (azınlıkta kalsalar) da onu sevmeyenler bir tür lejyon gibiler. Don Kişot’tan esinler taşıyan operalar, müzikaller, sinema uyarlamaları ve kurgu eserler ortaya çıkmaya devam ediyor. Laurence Sterne, ''Tristram Shandy''yi yazarken Don Kişot’tan esinlenmişti. Gustave Flaubert, ''Madame Bovary''de tıpkı Dostoyevski’nin ''Budala''da yaptığı gibi, ona saygı duruşunda bulundu. Isaac Bashevis Singer’ın ''Gimpel The Fool'' (Aptal Gimpel) adlı eseri, Don Kişot’tan esinlenilerek yazılan bir başka romandı. Örnekler böyle uzayıp gidiyor…
Düşünce konusunda hep ileri adımlar atmayı başarmış olan Miguel Unamuno, Josa Ortega y Gasset, Salvador de Madariaga y Rojo ve Americo Castro gibi İspanyol ve Portekizli yazarlardan Samuel Johnson, Denis Diderot, Franz Kafka, Thomas Mann, Lionel Triling ve Vladimir Nabokov gibi isimler de Don Kişot’tan etkilenenler arasında.
"Don Kişot", kişilerin gelişimini, birbirlerini etkileyişini ve karakter özelliklerinin yer değiştirişini hikaye sürerken diyalektik bir biçimde sergilemesi açısından da ilgiye değer. Başlangıçta Sancho, aç gözlü, maddi değerlere düşkün ve cahildir. Don Kişot ise düşler ülkesinde dolaşan bir bunak. Şövalye ve uşağı yaşadıkları maceralar sonunda giderek birbirlerine yaklaşır, her biri diğerinin özelliklerini de taşımaya başlar. Don Kişot, Sancho gibi halk ağzı ile konuşmaya başlar, Sancho saraylı diline özenir. Sancho, parayı pulu şan için tepip, düşler ülkesinde yaşamayı özler, Don Kişot ise gerçekleri fark etmiştir artık. Bütün bu simgesel motifler arasında, fantazyalarından uyanan Don Kişot'un ölümü de bir simge, gerçek dünyanın tahammül edilecek bir yer olmadığının işaretidir.
"Don Kişot" için söylenmiş güzel bir sözle bitireyim; "İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta". Cervantes ve "Don Kişot" üzerine söylenecek çok şey var, belki de hiç bir şey yok. Çünkü, o, okunduğunda kendisini gizlemeyen, herkese hitap edecek kadar katmanlı ve zevkine doyulmaz bir kitap…