İNCİ TURAN
“Alelacele koşup yaşama sığınmıyorsa insan, yaşamdan zevk alabilir mi?” ( Kafka, Aforizmalar)
Akşam yemeğinde taze sıkılmış portakal suyu içenimiz mutlaka vardır ya da futbol maçında basketbol şortu giyenimiz… Çevresindekilerin “ne kadar da saçma” laflarıyla çokça karşılaşanımız… Farklı olandan korkan, farklı olana tahammül edemeyen bir düzen içindeyiz vesselam… Bunları dikkate alanımız da var, ben buyum diyenimiz de…
Kafka, Franz Kafka… Önceki yazılarda da değindiğim bir şey vardı, takip edenler hatırlayacaklardır. Yazar, kendini anlatır, yazıya geçer onun yaşamı demiştim. İşte Kafka’da da bunu görmek çok kolay. O, her zaman “farklı” insan muamelesi görüp horlanmış, sosyal hayatı pek parlak geçmemiş bir yazar. İnancı Yahudi, iletişim dili Alman, yazılarını kurduğu sokaklar Çek. Pek dindar olmadığından önce Yahudilerce, kökeniyle çok bağlantılı olmadığı iddiasıyla Almanlarca, ardından da halkın %90’sı Çekçe konuşurken o Almanca konuştuğu için Çeklerce farklı cephelere maruz kaldı. Kum torbası olarak görülen bu insan, ne kadar dayanabilirdi ki sabretmeye? Yalnızlığıyla dost oldu.
Ve Kafka dendiğinde akla ilk gelen eser döküldü ardından; DÖNÜŞÜM! Kafka’nın “dolmuşluğunun” kitabıdır bu. Kahraman Gregor Samsa üzerinden anlatır kendini Kafka. Toplumda söyleyemediklerini, hiçbir zaman dost olamadığı babasıyla nasıl da “iletişemediğini”…
Sabah uyandığınızda kendinizi bir böcek olarak görseniz ne yaparsınız? Dünyanız değişmeden,her şey, herkes aynıyken olan bu olay ne hissettirir? Çaresizlik, umutsuzluk, boş veriş… Hayır, Samsa sadece gülümsüyor… Elbette şaşkın, ama ilginçtir ki mutlu… Belki bu mutluluk, sisteme baş kaldıramabilme gücünü kazandığını düşünmesinden gelmekteydi. Bir “böcek” olarak artık ondan beklenenler sınırlı olacaktı. Sistemin dayatmasıyla üzerine yıkılan onca görevden arınmış, babasının tercihi olan işine devam etmek zorunda kalmamıştır.
Böcek metaforunu seçişinde de hayata bakışını görmek mümkün aslında. Birçok hayvan sayabiliriz ilgimizi çeken, evimize alıp besleyebileceğimiz… Ancak sanırım hiç kimse bir böceği tercih etmeyecektir. Kendini karakterize ettiği Samsa’yı, bir böceğe dönüştürmeyi tercih edişi, hor görülen ve dışlanan motifi yaratma çabasındandır.
Peki, farklı olmak bu kadar kötü müdür? Yoksa, toplum, dayatmalarıyla bizleri artık bu kalıba mı uydurmuştur? Aslında farklı olmak nedir, var olan/olanlardan “ayrı” durmak mı? Bunun neresindedir kötülük? Uzun yıllardır edebi eserlerde de çokça işlenen bu konu, ülkemize göz attığımızda maalesef görüyoruz ki, bizlere çok uzak değil hala?
Ötekileşmenin olmadığı, barış dolu günlere...