‘Gönülden gönüle bir yol var, görülmez’ der Usta Neşet Ertaş.
Doğrudur, duygu olarak, his olarak, heyecan olarak, mutluluk, sevgi, sevinç olarak öyle bir yol vardır.
O yol görülmez, Ve fakat hissedilir.
Tıpkı Allah’ın varlığı gibi, görülmez fakat kalbinin tam ortasında hissedersin…
Bir de ‘O yol’un görülen tarafı’ vardır.
O yol; Özellikle sevdiğin, saydığın, özlediğin, hasretini, özlemini çektiğin kişiyi görünce gözükmeye başlar.
Örneğin;
Gözlerin daha net görmeye başlar,
Kulakların daha iyi duyar,
Daha derin nefes alır,
Daha derin nefes verirsin.
Dilin, damağın daha çok tat alır,
Burnun daha iyi koku alır,
Kanın daha hızlı akar,
Yüreğin daha ritmik çarpar…
Beynin tüm detayları kaydeder,
Hafızan hiçbir ayrıntıyı unutmaz.
Tüm vücudun mutluluk hormonu salgılamaya başlar.
Kendini yeniden doğmuş gibi hissedersin.
Varolduğunu, önemli olduğunu, özel olduğunu, insan olduğunu hissetmeye başlarsın.
İşte bunun adı dostluktur.
İşte bunun adı yol arkadaşlığı, dava arkadaşlığı, hayat arkadaşlığıdır.
İşte bunun adı aşktır, sevdadır.
Bakma sen şimdinin dünyasındaki ‘Sanal arkadaş’lıklara, ‘Sanal dostluk’lara!
Hepsi bit tık ötede olmasına rağmen, Aslında yokturlar.
Aslında hepsi hayatından çıkıp, gitmek için de bit tık ötededir.
Gidenler, gitsin,
Kalanlar ‘Sanal arkadaş / dost’ değil, Gerçek dostlardır zaten…
Bir de gönülden gönüle zehir taşıyanlar var.
Kilometrelerce uzaktan bile ne kadar ölümcül, kötü, çıkarcı, hain, Üç Kuruş etmediklerini hissedersin…
O zavallıları zaten görmek istemezsin.
Görünce;
Ya tansiyonun bozulur ya psikolojin.
Ya da tüm yaşam enerjini kaybedersin.
Şeytana satılmış ruhlarından, varlıklarından, olmayan kişiliklerinden tiksinti duyarsın.
‘Gönülden gönüle bir yol var, görülmez’ der Usta Neşet Ertaş.
Evet, Gönülden gönüle bir yol var.
Biz bu yolu hem hisseder hem de görürüz,
Üstüne kimin hangi yolda olduğunu da hem hisseder hem de biliriz.